2015 yılının ocak ayının sonunda sıradan bir kış günüydü. Anadolu Adalet Sarayı her zamanki gibi kalabalıktı. Avukatlar, davalılar, davacılar, hakimler, katipler, mübaşirler, kalabalık koridorlar peş peşe görülen davalar her şey alışıldığı gibiydi. Duruşma salonlarından biri dışında. Taraflardan birinin
avukatı biraz gecikmişti. Herkes yerini aldıktan, hakim bey teşrif ettikten sonra kapı çalındı. Geç kalan avukat hanım özür dileyerek içeri girdi.
Cübbesinin altından bağladığı bir kumaşla göğsüne sabitlediği bebeğiyle yerine geçti. Sıradışı hiçbir şey yokmuş gibi savunmasını yaptı. Hiç kimse bebekle ilgili tek şey söylemedi. Sadece hakim bey davayı sonlandırdıktan sonra Allah bağışlasın dedi.
Avukat hanım teşekkür edip, göğsündeki bebeğiyle salonu terk etti. Türkiye avukat Feyza Altun’la tanışmıştı. Feyza Altun, 1987 yılında istanbul’da dünyaya geldi. Üniversite hayatını Marmara Üniversitesi hukuk fakültesinde tamamlayan Altun, yüksek lisans eğitimini istanbul Bilgi Üniversitesinde insan hakları hukuku konusunda yaptı. İngilizce, Fransızca ve Farsça olmak üzere 3 dile hakim donanımlı bir avukat olarak halen mesleğini icra etmekte, sosyal medya paylaşımlarıyla, yorum yaptığı konularla ilgilenenlerin dikkatini çekmekteydi. Ama 7 aylık bebeğiyle katıldığı duruşmanın çıkışında yaptığı açıklamalarla herkes tarafından tanınır hale geldi.
Basına yaptığı açıklamada, bu şekilde duruşmalara girmeye devam edeceğim. Bütün kadınlara sesleniyorum, biz birlik olsak sokak başı kreş açarız. Biz birlik olursak taleplerimiz siyasi platformda da ses bulur. Anneler eve mahkum değillerdir. Çocuklarıyla birlikte hem iş yaşamına hem de sosyal hayata karışabilirler. Çocuk bakımı sadece anneyi değil, tüm toplumu ilgilendirir. Sadece çalışan değil, çalışmayan annenin de sosyal hayata katılabilmesi için toplum desteği önemlidir dedi. Tüm anneleri dayanışmaya çağırdı. Feyza Altun röportajında; Anneler ya çocuğunun büyümesine hasret kalarak çalışmak zorunda kalıyor. Bunu tercih etmeyen evde oturmayı tercih eden toplumdan dışlanıyor. Yani evde çalışmayan kadın hiç sayılıyor.
Kadınlara tam olarak ne zaman hamile kaldın? diye soru soruyor işveren. Protesto’nun böylesi hiç görülmemişti. Yeni cesur sözleriyle kimseyi rahatsız etmeyen ama şikayetini herkesin dikkatini çekecek şekilde kuvvetle ve suçlu duruma düşmeden söyleyen bir aktivist sahnedeydi.
Takip eden yıllarda avukatlık mesleği dışında yazar kimliğiyle de tanındı. Kendisine avukat, feminist, aktivist, filantrop ve yazar olarak tanımlıyordu.
“Filantropi,” insanlara veya topluma yardım etmek amacıyla maddi veya manevi destek sağlama eğilimini ifade eden bir terimdir. Bu davranış biçimi genellikle eğitim, sağlık, çevre koruması, kültür, sanat gibi çeşitli alanlarda yardım projelerini desteklemeyi içerir. Filantropik faaliyetler, bireylerin veya kuruluşların toplumsal sorumluluklarını yerine getirerek genel refahı artırmayı hedefler.
Kimsenin konuşmayacağı konularda fikirlerini korkusuzca söylüyor. Kamu yararına olan konularda adli sistemi harekete geçmek zorunda bırakan açıklamalar yapıyordu. İstanbul sözleşmesi hakkında herkes fikrini ağzında gevelerken, o net ve yekten düşüncelerini açıklıyordu. İstanbul sözleşmesi uygulansa ve devlet bu sözleşmeden doğanın yükümlülüklerini yerine getirse kadınlar ölmez, katiller sokakta gezmez ve kadınlar adliyeler yerine sosyal medyada adalet aramaz diyordu.
İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’dir. 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılmış ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye, sözleşmeyi imzaya açıldığı 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalamış, 14 Mart 2012 tarihinde ise onaylamıştır.
Hakkında fikir beyan eden aile fertlerinden bahsederken, insanlara ben feyza’nın çocukluğunu bilirim diyen varsa doğru değildir. Benim çocukluğumu bilen hiç kimse şu an hayatımda değil, akrabalar mikroptur ben sevmem. Beni aramalarını istemem, ben de aramam demekten çekinmiyordu. Evliliğinden bahsederken hayatım boyunca tükürdüğümü çok yaladım. Çok da güzel özür dilerim. Kayınvalidesinden bahsederken o beni hiç sevmez. Ben de onu eşimle annesinin ilişkisi beni ilgilendirmez. Muhtemelen benim kayınvalidem de böyle gelin düşman başına diyordur diye dürüstçe kendini yargılayabiliyordu. Müvekkilini korumak için televizyondaki programında reha muhtar’a karşı çocuklarının velayetini almak için dava açan oyuncu deniz uğur hakkında doğrulanmamış bilgilerle zehir zemberek açıklamalar yapan Seren Serengil ile kamuoyunun önünde laf dalaşına da giriyordu.
Yıllar sonra kayınvalidesinin Kahramanmaraş depreminde kaybettiğinde seren serengilin acısına ortak olanların başında da o geliyordu. Zaman içinde siyasette de boy göstermeye başladı. Cumhuriyet Halk Partisi istanbul ilk hukuk komisyonu kadın haklarından sorumlu Başkan Yardımcısı oldu. Bu alanda da sivri dilli ve dikkat çekici açıklamalarıyla gündem olmaktaydı. Cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem ince’ye oyları bölüyor diye kızıp hiçbir kadını taciz ettiniz mi? Kadın sizden şikayetçi oldu mu? Dosya örtbas edildi mi diye aba altından sopa gösteriyor. İktidarla ters düşmemek için susmayı tercih ettiklerini düşündüğü ünlüleri, korkaklarınızı unutmayacağız. Sonra yalandan sevinmeyin, tek tek gelip o gün neredeydiniz diye hesap soracağız diye tehdit ediyordu.
Siyasetle ilgili açıklamalar yapıyor olmasına rağmen feminist ve aktivist tavrıyla kitlelerin gözünde bir partinin taraftarı başka bir mahallenin insanı olarak etiketlenmemeyi de başarıyordu. Her cenahtan her tabakadan, her görüşten insanlar ortak mağduriyetlerini dile getiriyor olmasından memnundular Feyza Altun’un. Henüz 7 yaşındayken bir akrabası tarafından cinsel tacize uğradığını itiraf edip, hangi kadınla erkek çocukluğuna dair böyle bir şey anlatsa inanırım, kimi unutmaya çalışır, kimi anlatmaya korkar. Ben senelerce terapi gördüm.
Hala yazarken elim ayağım titriyor dediğinde 100 binlerce insanın derdini dile getirmişti. Kızların üniversite okumasının haram olduğunu yazan bir kullanıcıya verdiği küfürlü cevabıyla milyonların duygularına tercüman olmuştu. Küfür ettiği için kendisini eleştirenlere üzerine “Feyza Altun Küfür Etti”, yazdırdığı doğum günü pastasının resmini yollayacak kadar da rahattı.
Bazılarını sonradan silmeyi tercih ettiği sosyal medya paylaşımlarıyla gündem yaratmasına var olan gündeme yön vermesine ya da gündemi tamamen değiştiren açıklamalar yapmasına herkes alışmıştı. Giderek takipçi sayısı artıyor sözleri internet forumlarında tartışılıyor. Destekçilere ve karşıtları olan bir başlık haline geliyor ve hakkında binlerce yorum yapılıyordu. Artık avukat, feminist, aktivist, filantrop ve yazar olarak tanımladığı ünvanlarına bir yenisi eklenmişti. O artık bir fenomendi. Zaman akıp geçti.
Kimileri avukatların reklam yapmalarıyla ilgili yasağı dermek için böyle sivri çıkışlar yapıyor dedi. Kimileri feminist filan olmadığını dikkat çekmek ve para kazanmak için şov yaptığını iddia etti ama Feyza Altun tavrını değiştirmeden ağzına geleni söylemekten aklına yattığı gibi davranmaktan hiç vazgeçmedi. Bir sürü konuda bir sürü sansasyonel açıklaması ve eylemleriyle sürekli gündemde kaldı.
Sonunda birkaç hafta önce televizyon ekranlarını, gazete sütunlarını, sosyal medya paylaşımlarına ve youtube videolarını tamamen işgal eden Dilan Polatvakası patladı. E-ticaret yoluyla çoğu ne idüğü bilinmez ürünler satan bu yolla çok para kazandıkları parayı görgüsüzce halkın gözüne sokan dikkat çektikçe de daha çok para kazanan internet fenomenleri bir bir afişe olmaya başladı. Herkes ortaya çıkan kocaman suç ağlarını hesap etmeye akıl ermeyen büyüklükteki paraların kaynağını bu işlerin nereye uzanacağını merak ediyordu. Birkaç gazeteciden başka kimsenin bulaşmaya cesaret edemediği güçlü suç organizasyonlarına karşı bayrak açan bir kadın yine gündemi belirlemeye başlamıştı. Gerçeklerin su yüzüne çıkmasını sağlayanlardan biri de Feyza Altundu.
Engin ve Dilan Polat’la ailelerinin sözde kozmetik imparatorluğunun içi boş bir yapı olduğunu, üretim tesisi fabrika binlerce kişilik istihdam vergisi ödenmiş kazanç gibi açıklamaların yalan olduğunu gözler önüne serdi. Bu aileden aldığı tehditleri kamuoyuna duyurup tehdit edenlere meydan okudu.
Kıvanç ve Beril Talu çiftinin hikayelerini önce iş diye başlayan maceralarının sonunda dolandırıcılık ve yurtdışına kaçış diye biten sürecini anlatanlardan biri de oydu. Tayyargiller adını taktığı umre ve Paris çekilişi yapan Özlem ve Tayyar Öz çiftinin ipliğini pazara çıkaran Feyza Altun, sosyal medyaya yoluyla tanınıp milyonlarca lira para kazanan dolandırıcıların korkulu rüyası haline geldi. Türkiye bir yandan kocaman suç örgütlerini ve aslında hiçbir özel niteliği olmayan insanların kısacık zamanlarda kazandığı inanılmaz servetleri öğreniyor. Bir yandan da dünyada eşi görülmemiş bir hikayeye şahitlik ediyordu.
Fenomenlerin sonunu getiren bir fenomeninin hikayesine. Bir sürü konuda bir sürü şey söylemiş olan her sansasyonuyla popülaritesini biraz daha artıran ve son dönemde eklenenlerle beraber rekor seviyede takipçi kazanan bir fenomen. Farklı ve kirli amaçlarla hareket ediyor olsalar da kendisiyle aynı sınıfta anılan diğerlerini birer birer ortadan kaldırıyor.
Celladına aşık olan insanlar dolandırılmaktan bıkmıyor. Haksız kazanç sağlayanlar debdebeli yaşamlarını halkın gözüne sokmaktan vazgeçmiyor ve kara paranın önüne geçilemediği için vergisini ödeyerek namuslu vatandaşın sırtına yüklenen sisteme yenik düşmekten kurtulamıyoruz. E hal böyleyken illa birileri fenomen olacaksa varsın Feyza Altun gibiler olsun en azından böylesi işe yarar. Kamunun menfaatine bir şeyler olur ve suç parlayacağına adalet ışıldar.
Bir yanıt yazın